Felsefi Düşün - Akademik Felsefe Dergisi, no.19, pp.391-419, 2022 (Peer-Reviewed Journal)
Rousseau düşüncesi, sözleşmeci geleneğin yasal düzeni temellendirme iddiasını üç noktada bozguna uğratır, öyle ki bu geleneği ters yüz eder diyebiliriz. Bunlardan ilki Rousseau’yu önceleyen sözleşmeci teorilerdeki doğal durum anlayışının reddedilerek, bu teorilerde öne sürülen doğal durum varsayımlarının aslında var olan yozlaşmış toplumsallığın gerçeğini yansıttığının gösterilmesidir. İkinci aşamada, yasaların kaynağı olan, onların meşruiyetini belirleyen ilke bireyler ve onların sözleşmeyle devrettikleri haklarından sözleşmenin kendisine doğru kayar. Diğer teorilerde toplumsallığın ilkesi, doğal durumda sahip olduğu hak ya da haklar gereği bireye gönderir, sözleşme, bu hakların, özellikle de yaşam ve mülkiyet hakkının güvence altına alınması amacına hizmet eden araçtır. Rousseau’da ise sözleşmenin kendisi eleştirel bir ilke halini alarak Kant’ın kökensel sözleşmesine doğru evrilecek olan normatif çekirdeği sunar bize. Üçüncü ve son aşamada, Toplum Sözleşmesi’nde yurttaşlık kavramının yeniden yapılandırılması söz konusudur. İnsan, birey ve yurttaş arasında Hegelci diyalektik ilerlemeyi önceler bir biçimde kurulan ilişkinin çözümlenmesiyle, Rousseau’da yurttaşlık kategorisinin, yasama faaliyetinin ve yasaların öncesinde yer alan bir ortaklıktan, bir ilişkisellikten itibaren düşünüldüğünü, dolayısıyla sözleşmenin dinamik nitelikte bir yurttaşlararasılığı ifade ettiğini fark ederiz. Bir biçimde sözleşmeci geleneğin içinde yer alarak, ama geleneği adeta ters yüz ederek, modern pratik felsefe içinde kapanmaz bir ufuk açar Rousseau. Bu makale bu ufku anlamayı ve Rousseau’da “yurttaşlararasılık” olarak beliren sözleşme anlayışının günümüze kadar gelen izdüşümlerini açığa çıkarmayı amaçlıyor.