ÇEVRE VE İKLİM ADALETİ KONFERANSI, İstanbul, Türkiye, 26 - 27 Mayıs 2022, ss.73-76
Ekolojik krizlerin sebep olduğu problemler yeni toplumsal dezavantajlılık durumlarına yol açtığı gibi hali hazırda bulunan köklü sorunların da derinleşmesine neden olmaktadır. Bu durum Türkiye bağlamında ekonomik büyümenin özellikle enerji ve inşaat sektörlerindeki yeni yatırımlarla gerçekleşmesi, siyasal iktidarın rejimini doğanın örselenmesi aracılığıyla finanse etmesi ve doğayı hegemonyanın kurulması için araçsallaştırması nedeniyle meydana gelmektedir. Neoliberal politikalara yönelik karşı-hegemonik bir güç olma iddiasındaki aktörlerin dolaşıma sokacağı söylemsel çerçeveler ise özgürleşimci sosyo-ekolojik ütopyaların kamusal alanda yaygınlaşması için oldukça önemlidir. Bu bağlamda özellikle haber medyası uzun erimli siyasi, ekonomik ve kültürel baskının sonucunda meydana gelen adaletsizliklere karşı sosyal ve çevresel adalet arayışında ve tarihsel olarak marjinalleştirilmiş görüşlerin, tecrübelerin ve bilgilerin temsil edilmesinde tarihsel bir sorumluluğa sahiptir. Fakat Türkiye’de görüldüğü gibi medyada tek sesliliğin kurumsallaştığı ve kamusal alanda ifade özgürlüğünün sınırlarının oldukça daraldığı bir korku ikliminde iklim krizi başta olmak üzere ekolojik krizin çeşitli veçhelerine tepki göstermek her zamankinden daha güç hale gelmiştir. Bu araştırma ise ekolojik yıkımı termik santral karşıtı hareketin eylemleri üzerinden Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve politik bağlamında takip etmekte ve yurttaşların çevresel adalet ve sosyal adalet talepleri arasındaki bağın medyada nasıl kurulduğunu araştırmaktadır. Bu çalışma, termik santral karşıtı hareketin 2018-2020 yılları arasında politik ve ideolojik açıdan birbirinden farklı pozisyonda bulunan altı basın kuruluşu tarafından (BirGün, Bianet, Cumhuriyet, Hürriyet, Sabah ve Yeni Şafak) haberleştirilme pratiklerini incelemektedir. Araştırmada kuramsal olarak Eleştirel Teori’den beslenilmiş ve çerçeveleme kuramından hareketle nicel içerik analizi yapılmıştır. Nicel içerik analizi kapsamında ay ve yıllara göre haber sayısı, haber kaynağı, haberde yer verilen temel aktör ve termik santrallerle iklim krizi arasındaki bağın ne sıklıkla kurulduğu sorgulanmıştır. Araştırmanın verileri temel olarak küresel, ulusal ve yerel seviyedeki çevre ve iklim adaletsizlikleri arasındaki ilişkinin medya temsili aracılığıyla kopartıldığına işaret etmektedir. Bu durum medyanın ekolojik krizlerin ve buna yol açan faktörlerin bütüncül karakterini eleştirel bir şekilde temsil etmede yetersiz kaldığını göstermektedir.
Ecological crises cause not only new social vulnerabilities but also exacerbate deep-rooted problems. In the context of Turkey, this situation occurs due to the fact that economic growth is achieved through new investments, primarily in the energy and construction sectors; the political power finances its regime through the destruction of nature and instrumentalizes it for the establishment of hegemony. The discursive frameworks of actors claiming to be a counter-hegemonic force against neoliberal policies are crucial for popularizing emancipatory socio-ecological utopias in the public sphere. In this regard, news media, in particular, have a historical responsibility to represent historically marginalized views, experiences and knowledge and to seek social and environmental justice against injustices resulting from long-term political, economic, and cultural pressures. However, it has become more challenging than ever to react to various aspects of the ecological crisis, especially the climate crisis, under such a climate of fear in which the uniformity of voices in the media has been institutionalized and the limits of freedom of expression in the public sphere have been considerably shrunk, as is the case in Turkey. Therefore, this research pursues the traces of ecological destruction in Turkey’s political, economic, and political context through the acts of the anti-thermal power plant movement. In this respect, it investigates how the link between citizens’ demands for environmental justice and social justice is established in the media. This study examines the coverage of the anti-thermal power plant movement between 2018-2020 in six media outlets (BirGün, Bianet, Cumhuriyet, Hürriyet, Sabah, and Yeni Şafak), all of which hold politically and ideologically different stances. Critical Theory theoretically informed the research, and we conducted a quantitative content analysis based on framing theory. As part of the quantitative content analysis, we examined the number of news items by month and year, the news source, the main actors in the news item, and how frequently the link between the thermal power plants and the climate crisis was established. Research findings reveal that the relationship between environmental and climate injustices at the global, national, and local levels has been detached through media representation. These results show the media’s failure to critically represent the holistic character of ecological crises and their underlying drivers.