TOPLUM VE BILIM, sa.165, ss.22-34, 2023 (Hakemli Dergi)
Felaket bizi beklemediğimiz bir anda yakalar. Bir süreç olarak değil bir olay olarak gerçekleşir ve parçalanmış bir zamansallık içinde şimdiki zamana yerleştiği izlenimini verir. Bir olay olarak felaketi şimdiki zamanın elinden kurtarıp tarihselliği içinde düşünmek, onu bir süreç olarak yaşantılanan krizin içinden değerlendirilmeye yöneltir bizi. Depremin ardından olduğu gibi, kolektif düşünüm ve eylem için bir alan açıldığında, bu alanda geleceğin neye göre şekillendirileceği sorusu, toplumsal düzen içinde süre giden krize nasıl cevap verileceği sorusuyla buluşur. Diğer yandan yaşanan felaket deneyimi, krize ilişkin teorilerin ortaya koyduğu normatif ilkelerin tutarlılığının ve etkililiğinin ölçülmesine olanak da sağlayabilir. Felaketin hem araçsallaştırılması hem de tarihsizleştirilmesi anlamında bir “şimdicilik”i aşmamız nasıl mümkün olabilir? Eleştirel Teori geleneğinin çağdaş temsilcilerinden Axel Honneth ve Hartmut Rosa’nın, Rousseau’dan bu yana yabancılaşma kavramı ile düşündüğümüz toplumsalın krizi için önerdikleri tanınma, dayanışma ve rezonans ilişkileri bize ne ölçüde yol gösterici olabilir? Felaket karşısında geleceği yeniden kurmak için yurttaşların kendi tarihlerinin failleri olmaları mümkün müdür? Bu makale, 6 Şubat Kahramanmaraş depreminde deneyimlediklerimizi de hesaba katarak, felaketin kriz ve tarihle ilişkisini bu sorulardan itibaren düşünmeyi amaçlıyor.