Hegel ve Axel Honneth'te Özgürlük: Tarih Aktörü Kim?


Savaşçın Z.

Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü 1. Uluslararası Felsefe Sempozyumu: Günümüzde Felsefe Tarihçiliği, İzmir, Türkiye, 21 - 23 Kasım 2021, ss.11-12

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: İzmir
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.11-12
  • Galatasaray Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Bu konuşma Hegel’in ve onu takip ettiği noktalardan hareketle Axel Honneth’in felsefelerine şu soruyu yöneltiyor: “Felsefe tarihin aktörü olabilir mi?” Biliyoruz ki Hegel, Hukuk Felsefesinin İlkeleri’nde, felsefeye biçilecek her türlü tarih yapma, geleceği kurma, öngörme rolünü açık bir biçimde reddeder. “Minerva’nın baykuşu alacakaranlıkta uçar”. Felsefe tarihte olan biteni ancak sonradan anlamlandırmak için oradadır. Öyleyse soruyu şu şekilde yeniden formüle edebiliriz: Hegel’de felsefe, geleceği öngörme ya da kurma anlamında tarihin aktörü değilse, onun tarihin “şimdi”si içindeki rolünü nasıl değerlendirmeliyiz? Hegel felsefesinin şimdiki zaman ile ilişkisini açıklığa kavuşturmak için üçlü bir izlek öneriyoruz: Bunlardan ilki Hegel’in Tinin Fenomenolojisi’nde nesnel tinin bir aşaması olarak Kant momentine ayırdığı yere ilişkin bir değerlendirmeyi kapsıyor. İkinci ve üçüncü aşamalarda ise, Hukuk Felsefesinin İlkeleri’ni temel alarak, felsefeye biçilen ve birbirini tamamlayan iki rolün, onu ne denli tarihin aktörü kıldığını tartışıyoruz. Hegel’de felsefi düşünce, bir yandan rasyonel ve edimsel olanın birliğini yaşanmakta olan toplumsallığın yapıları içinde açığa çıkarma (yeniden yapılandırma reconstruction) görevini üstlenirken, diğer yandan varolan toplumsallığın yarattığı patolojileri görünür kılma sorumluluğunu yüklenir. Felsefe, gelecek söz konusu olduğunda suskunsa da, Christophe Bouton’un “tarihin içinde eylemiyle sorumluluk almak” şeklinde tanımladığı aktörlük kategorisine uygun biçimde, şimdiyi eleştirel anlamda yeniden kurar diyebiliriz. Axel Honneth’in, özellikle de yakın tarihli eserleri olan Belirlenimsizlik Sıkıntısı(Leiden an Unbestimmtheit) ve Özgürlük Hakkı (Das Recht der Freiheit)’ nda, Hegel’in mirasını takip ettiği en belirgin nokta da budur. Eleştirel Teori ve toplum felsefesi gelenekleri içinde yer alan Honneth’in düşüncesinin Hegel ile olan bağı 3 ana başlıkta özetlenebilir: İlk olarak adalet sorusunun iyi yaşam sorusuna doğru genişletilmesi, ikinci olarak “tanınma” teorisinin güncellenmesi ve son olarak da “etik yaşam” çerçevelerinin yeniden yapılandırılması. Hegel felsefesiyle kurduğu bu üç aşamalı bağı dikkate alarak, “felsefe ne anlamda tarihin aktörü olabilir?” sorusunu bu kez Honneth’in düşüncesine yönelttiğimizde, açıklığa kavuşturma görevinin yeniden merkezi bir önem kazandığını fark ediyoruz. Bununla beraber, Honneth’in, Hegel’de Tin’in “öznelerötesi” bakış açısıyla gölgelenen “öznelerarasılık” perspektifine tümüyle yerleşerek kurduğu teori-pratik ilişkisinin, bir yandan felsefi düşüncenin tarih içinde alacağı sorumluluğu toplumsal dinamiklerin kendisi ile sınırladığı, diğer yandan toplumsal patolojilerin, hatta onların aşılması için gerekli koşulların açığa çıkarılmasında felsefeye daha geniş bir söz alanı tanıdığı ileri sürülebilir.