-Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Stratejik İletişim Yönetimi Konferanslari (Gsüstrat-V), İstanbul, Türkiye, 14 Aralık 2022, ss.13-14
Küreselleşme sürecinin etkisiyle uluslararası ticarette giderek daha fazla güçlenen
“Karşılıklı Bağımlılıklar” (Keohane & Nye, 1970), küresel boyutta olan bütün şirketler için
geleneksel kâr elde etme hedeflerinin ötesinde şirketi oluşturan tüm paydaşlarının beklenti ve
taleplerini stratejileriyle uyumlaştırmak zorunda oldukları, faaliyetlerinin toplum ve doğal
çevre üzerindeki etkilerini daha fazla göz önünde tutmaları gerektirdiği süreçleri beraberinde
getirmiştir (Gedik, 2020). Bu çerçevede, Kurumsal Sosyal Sorumluluk kavramının şirketlerin
yönetişim politikaları ve stratejilerini ortaya koydukları sürdürülebilirlik raporlaması standardı
endekslerinde de (Global Reporting Initiative – GRI) temel değerlendirme değişkenleri
arasında yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO) Kurumsal Sosyal
Sorumluluk kavramını, sürdürülebilirlik kavramının üç belirleyicisi olan sosyal, ekonomik ve
çevresel etkilerinin şirket faaliyetlerine ve paydaşlarıyla olan etkileşimlerine dâhil etmenin bir
yolu olarak tanımladığını görmekteyiz. Pedersen, şirketlerin kurumsal sosyal sorumluk
kavramlarını sürdürülebilirlik kavramı içerisinde değerlendirirken "kurumsal"
,
"araçsal" ve
"duygusal" olmak üç ana motivasyonun belirleyici olduğuna dikkat çekmektedir. Araçsal
motivasyonu şirketin sürece olan adaptasyonun kâr marjının düşürülmesine fırsat tanıması
çerçevesinde tanımlanırken, kurumsal motivasyon benzer sosyal sorumluluk faaliyetleri
çerçevesinde hareket eden şirketlerle olan işbirliği isteğin getirdiği motivasyondur. Bu, bir
anlamda duygusal motivasyon olarak tanımlanan ahlaki zorunlulukla da ilişkilendirilir
(Pedersen, 2015, s. 11). Gaz ve petrol başta olmak üzere fosil yakıtlara dayalı enerji sektörü
doğaya olduğu kadar sosyal ve ekonomik çevrenin dönüşümüne olan etkileri nedeniyle
küresel işbirliği ve karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin şekillenmesinde dolayısıyla hem
“sürdürülebilirlik” hem de “sürdürülebilir kalkınma” kavramlarının gelişiminde önemli bir
inceleme alanı teşkil etmektedir. Bu sektörde faaliyet gösteren Rus enerji devi Gazprom, 2009
yılından itibaren sürdürülebilirlik raporlaması standardı endekslerine uyumlu olarak faaliyet
raporlarını ortaya koymaktadır. Gazprom’un temel motivasyonun analizini ilginç kılan iki temel
özellik söz konusudur. Bunlardan ilki sahip olduğu kaynaklar nedeniyle Avrasya bölgesinde bir
tekel olması ve Avrupa ile karmaşık bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi içerisinde yer almasıdır.
İkincisi ve daha önemlisi ise Gazprom’un hisselerinin yüzde ellisinden fazlasının Kremlin’in
denetiminde olduğu bir Rus devlet işletmesi olmasıdır. Gazprom’un sürdürülebilirlik stratejisi
çerçevesinde ortaya koyduğu yaklaşımın incelenmesi, 2014 Rus-Ukrayna kriziyle tetiklenen ve
günümüzde giderek derinleşen enerji krizini ve Rusya–Avrupa enerji ilişkisi özelinde
sürdürülebilirlik raporlama endekslerinin bir dış politika aracı olarak kullanımını örneklemesi
açısından önem taşımaktadır.