Baykuş Felsefe Yazıları Dergisi, cilt.2009, sa.4, ss.276-289, 2009 (Hakemli Dergi)
Kimlikler ve onların hak taleplerinin siyaset felsefesinin temel problemlerinden biri haline gelişiyle, Hegel’de, ilk değilse bile, en çok bilinen ifadesini bulan tanınma kavramı da bu alanının merkezi meseleleri arasına yerleşmiştir. Bu kavram günümüzde, Hegel’deki anlamını aşacak şekilde, oldukça geniş bir yelpazeye yayılan ve bireyin farklı varoluş formlarına gönderme yapan kimlik kavramıyla birlikte anılıyor. Kimliğin tanımı, din, kültür, etnik köken, cinsiyet, ırk, dil gibi pek çok farklı aidiyet ilişkisi üzerinden yapılabiliyor. Siyaset felsefesi alanında, kimlik kavramını toplumsal biraradalık üzerine düşünmenin merkezine yerleştiren teorilerin giderek yaygınlaştığını, Amerika’da filizlenen bu akımın giderek Avrupa’da da ilgi uyandırdığını ve bir tür meşruiyet kazandığını görüyoruz. Bu çalışma, Charles Taylor’ın çokkültürcü teorisini Hegelci kökenleri ile bağlantısında anlamayı ve düşünürün Hegel yorumunu ele alarak, Hegel felsefesinin, içinde yaşadığımız anı, dönemi anlamada bize ne tür imkanlar açtığını değerlendirmeyi amaçlıyor.