1960–1970 Yılları Arasında İmroz–Gökçeada’da Yaşayan Rumların Film Gösterim ve Seyir Pratikleri


Toy Par A., Gün G.

TÜRKİYE FİLM ARAŞTIRMALARINDA YENİ YÖNELİMLER XXI SİNEMA, MARJİNAL, MİNÖR ve YEREL, Adana, Türkiye, 21 - 23 Ekim 2021

  • Yayın Türü: Bildiri / Yayınlanmadı
  • Basıldığı Şehir: Adana
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Galatasaray Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Gökçeada, ya da asıl adıyla İmroz, Ege Denizinde yer alan ve 1974 yılına kadar nüfusunun çoğunluğunu Rumların oluşturduğu Türkiye’nin en büyük adasıdır.  1923 yılında Yunanistan ile Türkiye arasında yapılan Mübadele Antlaşmasında, söz konusu “değiş-tokuştan” muaf tutulan 3 bölgeden biridir.  Bununla birlikte 1964 yılında, adanın Türkleştirilmesini öngören Milli Güvenlik kararlarının ardından, yoğun bir göç hareketine sahne olmuş, Rumlar adayı terk etmeye zorlanırken, Anadolu’nun farklı bölgelerinden çeşitli sebeplerle buraya gelen/ getirilenlere yeni yerleşim alanları açılarak adanın nüfusunun ve zamanla kimliğinin değişmesine yol açılmıştır. 1970’li yıllara kadar adada 5 ana yerleşim yeri söz konusu iken bu tarihten sonra bu sayı 9’a yükselmiştir. Günümüzde artık nüfusun oldukça azını oluşturan Rumlarla Anadolu’dan getirilen Türk nüfus birlikte yaşamaktadır.

İmroz, gerek jeopolitik konumu gerekse nüfus özellikleri nedeniyle Türkiye ve Yunanistan arasındaki hassas dengelerin merkez üssü olagelmiştir. Ada halkının bu iki ülkeyle olan tarihsel ve kültürel bağları politik, ekonomik, sosyal ve kültürel bir dinamizmi beraberinde getirmiştir.  70’lere kadar olan süreçte adanın verimli toprakları, üzerinde yaşayanların kendi kendilerine yetmelerine, belli bir refah içinde yaşamalarına olanak sağlamıştır.  Ancak uygulanan politikalar nedeniyle bu tarihlerden itibaren Rumlar önce İstanbul’a oradan da başta Yunanistan olmak üzere dünyanın farklı bölgelerine göç etmek durumunda kalmışlardır.

Yine bu yıllara kadar hem Türkiye hem de Yunanistan ile ekonomik ve kültürel faaliyetlerde bulunan, 7000’e yaklaşan nüfusuyla kendisi de kültürel bir çekim merkezi olan adada onlarca kafe, taverna ve dükkanın yanı sıra biri açık olmak üzere 3 sinema salonu mevcuttur. Ayrıca köylerde seyyar gösterimler de yapılmaktadır.

Sinema, toplumların gerek kimlik inşasında, gerek diasporayla bağlarını sağlamlaştırmakta, gerekse dünya ile iletişimini pekiştirmekte her zaman önemli bir rol üstlenir. Bununla birlikte 1960-1970’li yıllarda, hem Türkiye hem de Yunanistan’da, sinemaya gitmek vaz geçilmez bir gündelik pratiktir ve her iki ülkede film endüstrileri altın çağını yaşamaktadır.  Buradan yola çıkarak bu çalışmada, söz konusu yıllarda adadaki film gösterim mekanlarının tarihi de göz önünde bulundurularak, o dönemlerde sinemaya giden Rumların her iki ülkeden gelen filmlere ilişkin seyir deneyimleri, sinemanın gündelik yaşantılarındaki yeri, sözlü tarih yöntemiyle incelenecektir.

Gökçeada, or Imbros, is the largest island in Turkey. It is located in the Aegean Sea, where most of the population was Greek until 1974.  The 1923 Treaty of Exchange between Greece and Turkey was one of the three regions exempted from this "exchange."  However 1964, following the National Security decisions that envisaged the Turkification of the island, an intense migration movement took place. While the Greeks were forced to leave the island, new settlement areas were opened to those who came/were brought here for various reasons from different parts of Anatolia, changing the island's population and identity over time. While there were five main settlements on the island until the 1970s, this number increased to 9 after this date. Today, the Greeks, who comprise a tiny part of the population, and the Turkish population from Anatolia live together.

Due to its geopolitical location and population characteristics, Imbros has always been the epicenter of the delicate balance between Turkey and Greece. The historical and cultural ties of the islanders with these two countries have brought about a political, economic, social, and cultural dynamism.  Until the 1970s, the fertile lands of the island enabled its inhabitants to be self-sufficient and live in a certain prosperity.  However, due to the policies implemented, Greeks had to migrate first to Istanbul and then to different parts of the world, especially Greece.
The island, which has been engaged in economic and cultural activities with both Turkey and Greece until these years and is itself a cultural center of attraction with a population of nearly 7000, has dozens of cafes, taverns, and shops as well as three movie theaters, one of which is open. There are also mobile screenings in the villages.

Cinema has always played an essential role in constructing societies' identities, strengthening their ties with the diaspora, and reinforcing their communication with the world. However, in the 1960s and 1970s, in Turkey and Greece, going to the movies was an indispensable daily practice, and the film industries in both countries were experiencing their golden age.  In this study, taking into account the history of the film screening venues on the island during these years, the experiences of the Greek people who went to the cinema in those years regarding the films from both countries and the place of cinema in their daily lives will be examined through the oral history method.